4 Şubat 2016 Perşembe | By: simurgm

İCTİHÂDIN BAĞLAYICILIĞI MESELESİ VE FIKIH MEZHEPLERİNE BAĞLANMANIN ANLAMI


 

 

 

   Fıkıh ilmi’nin  eksenini  şer’i - amelî hükümlerden ilgili delilleri inceleyerek  bir kanaate ulaşan ictihadlar oluşturur.İctihadlar sayesinde insanlar dini sorumluluklarının gereğini yerine getirebilme inancı taşır ve güvence duyarlar.İctihad  yetkisi bu ilme vâkıf müctehidlerde iken bu ehliyete hâiz olmayanlar ise onlara tabi olmak durumundadırlar.

   İctihâdi meselede müctehid henüz içtihat etmeden önce bir takım görüşlerden hangisini kabul ettiğine göre hareket eder.

1)Allah katında muayyen bir hüküm yoktur ve doğru birden fazladır.

1. Bu farklı doğrular Allah katında eşittir.(birinci görüş)

2.Bu farklı doğrulardan biri Allah katında doğruya daha yakın ve daha  üstündür.(ikinci görüş)

Birinci ve ikinci görüşün sahipleri”musavvibe” diğer görüşlerin sahipleri ise”muhattıe” olarak anılırlar.Kelam alimlerinin çoğunluğu özellikle Eş'ar’yye'nin büyük kısmı 1.görüşü benimserler.Dört mezhebe mensup fakîhlerin çoğunluğuna ”Müctehid bu zanni delile isabet etmekle yükümlü değildir.(yedinci görüş)”nispet edilir.”muhattıe” den sayılır.

Konuyla ilgili üç tez’i ele alacak olursak.

1.Tez :İctihad öncesinde muayyen bir hüküm yoktur.Hüküm müçtehidin zannından ibarettir.ictihad sayısınca olan doğru Allah katında eşit düzeydedir şeklindedir.

2.Tez : İctihadi meselede “Şayet söz konusu ictihâdi meselede Şâri’ tarafından bir hüküm belirlenip vaz’ edilecek olsaydı mutlaka şu vaz’ edilirdi”denebilecek bir şeydir bu ise Şâri’nin maksadına en yakın olan eşbeh sonuçtur. Şeklinde olan tezdir.

3.Tez :İctihadî meselede muayyen bir şer’î hüküm olup  doğrunun tek olduğunu savunan tezdir.Buna göre anılan hükme hangi müctehid isabet etmişse o doğrudur.

İctihadda Hata-İsabet Meselesinde Ortaya Konan Görüşler Işığında İctihadın Bağlayıcılığı Meselesinin Değerlendirilmesi.

Bu konuda iki eğilim ile çekinceler ortaya koyan üçüncü bir eğilim vardır.

Birinci Eğilim :Müctehidin görev ve sorumluluğunu belirleme açısından bakanlar; “içtihat öncesinde muayyen bir hüküm bulunmadığı”kuralına ulaşıp  mantıki bütünlüğün böyle korunabileceğini düşünerek “ictihadi meselelerde doğrunun tek olmadığı” kuralını koymuşlardır.

İkinci Eğilim : Meseleye Allah katındaki doğrunun ne olduğu açısından bakanlar; “ictihad öncesinde muayyen bir hüküm bulunduğu” kuralına ulaşmışlardır.Ancak bu gruptaki bilginlerin bir kısmı kat’i delil bulunduğunu hata eden müctehidin günahkar olacağını ,bir kısmı ise zanni deil bulunmakla birlikte müçtehidin bu zanni deiili tespitle yükümlü olduğunu söylemişlerdir.

Üçüncü Eğilim : Bu görüşlerin sahipleri müçtehidi Allah katındaki doğruyu bulmakla yükümlü görüp içtihadî sonucun bağlayıcı olacağını ifade ederler.Bu bakışa göre Allah katında birden fazla doğru olamaz kullar nezdinde de birden fazla saygınlığı olan görüş bulunabileceği kabul edilmez.Fakat bu bakışın pratiğe yansıma şansı bulunmamaktadır.

Sonuç olarak, İslam âlimlerinin çoğunluğuna göre ehlinden yapılan bütün ictihadlar (Allah tarafından bunlardan sadece birinin doğru veya doğruya yakın olduğunu savunanlar bulunmakla birlikte)kullar açısından aynı saygınlığa sahiptirler.Buna göre bir içtihadı diğerlerine üstün kılan bir gerekçe bulunmamaktadır.

Muayyen İctihâda/Mezhep Bağlanma ihtiyacı ve İctihâdın Bağlayıcı Hale Getirilmesi.

    Bu konuda sağlıklı bir sonuç için birey ve toplum açısından ayrı ayrı incelemek uygundur.Bir içtihadı diğer içtihatlara nazaran daha üstün sayılmasını gerektiren felsefi bir temel bulunmadığı halde bu “bağlanma” ihtiyacının nereden kaynaklandığını irdeleyecek olursak.Bilindiği gibi Hz Peygamber’in vefatını takip eden ilk asırda bireyler dini uygulamalarda kadıların yargısal kararlarında uygun bir içtihada uymuşlar  islam coğrafyasının genişlemesi ve sosyal yapıdaki değişmeler sonucu hukukî ihtilaflarda büyük artışlar meydana geldi.Abbasi halifesi Mansur döneminde ibnü’l Mukaffâ’nın halifeye sunduğu raporda ülkenin değişik yerlerinde ve aynı bölgelerde birbirieyle çelişen hükümler verilmesinin toplumda rahatsızlığa ve hukuki anarşiye yol açacağını birleştirici ve kesin karakterde bir kitap yazılıp kanunlaştırma yapılması önerisi yazıyordu.Halife ise İmam Mâlik’e Muvattâ’yı kanunlaştırmayı önerdi.Fakat İmam Mâlik değişik bölgelerde farklı rivayete dayalı kabuller bulunduğunu belirtip bu durumu kabul etmeyerek bölgesel çeşitliliğin önüne set çekilmemesini tavsiye etti.

   İslam toplumunda farklı eğilim,gelenek ve birikime sahip fıkıh çevrelerinin oluşmasının kökleri sahabe dönemine dayanıyordu.”ırâkıyyûn,Hicâziyyûn “şeklinde coğrafi veya “ehl-i hadis,ehl-i rey”gibi anılan ana eğilimler,insanların yaşadıkları bölgeye,kültür,ve birikimlerine göre farklı fakîhler etrafında mensubiyet kurmaları fıkıh mezheplerinin toplumda yerleşip belirli ictihadların belirginleşmesine sebep oldu.İctihad ehliyetine hâiz olmayan bir Müslümanın bu şartları taşıyan fakîhlerin ictihadlarına göre amel etmesi pratik açısından dini hayatını nasıl tanzim edeceği ,tutarlılık açısından ise belirli bir mezhebin ictihadlarını benimsemesi ve ona bağlı kalması istikrar kazandıracaktır.

   Sonuç olarak; Aynı kaynaklara dayanan din ve hukuk bilgilerinin ameli konularda farklı sonuçlara ulaşmasının sebepleri arasında hükümlerin ikinci kaynağı olan sünnet malzemesinin tedvininden önce bir bilgine ulaşırken diğerine ulaşmamış olması,sahih sayılıp sayılmayacağı konusundaki görüş ayrılıkları,aynı meselede birbirine zıt görüş bildiren fakîhlerin bulunabilmesi farklı ekolleşmeleri oluşturmuştur.Bir içtihadı başka bir içtihada üstün sayan felsefi bir temel bulunmamaktadır.O dönemde hukuku birliğine,çelişmezlik ilkelerine duyulan ihtiyaç ile dini hayata pratikte kolaylık sağlayıp tutarlılık kazandırması hissi muayyen içtihatlara “bağlanmayı”gerekli kılmıştır.Fıkhi mezhep kavramı sadece şer’i –ameli konularda esas alınan bir âlime nispet edilen görüşler değil ,bireysel ve toplumsal hayatın derinliğine nüfûz etmiş etkileri olan belirli fikir odakları çevresinde gelişen akademik ve toplumsal birikim olarak bakmak daha doğru olur.
 
                                                                                 İbrahim Kafi DÖNMEZ
 

0 yorum:

Yorum Gönder